Televizyonda, gazetede sık sık karşılaştığımız, “öznesi köpek olan” bir haber türü var. Başlığı da genelde aynı: “Pitbull dehşeti!” Haber televizyonda ise, fonda çoğunlukla bıraksanız onlarca kişiyi yiyip bitirecekmiş gibi görünen, zor zapt edilen, tüm korkunçluğu ile bütün dişlerini görebildiğiniz bir Pitbull eşliğinde spikerden trajik olayı dinliyoruz. Gazetede ise yine benzer bir fotoğrafla birlikte ısırılma hikayesinin tüm korkunç detaylarını öğreniyoruz. Tabii ki her benzer haber sonrası zaten köpek sevmeyenlerin tepkileri, köpek fobisi olanların korkuları, sokakta yaşayan canlara işgal ettiğimiz dünyanın azıcık bir kısmını bile çok görenlerin “Toplayın bunları sokaklardan!” talepleri daha da artıyor, zamanında kendileri de korkutularak büyümüş anne-babalar da bu haberi çocuklarına gösterip, “Aman evladım köpeklere dikkat et, ısırır!” diye uyarmaya devam ediyor.
Oysa bu haberlerin görünmeyen ama çok önemli başka bir boyutu da var. Niye kimse o köpeğin sahibinin niçin böyle koruma içgüdüsü yüksek ve dolayısı ile istenirse çok saldırgan hale getirilebilecek bir köpek edindiğini sorgulamıyor? Niye kimse o köpeğin o aşamaya hangi süreçlerden geçerek geldiğini merak etmiyor? Üstelik bu haberlerin bazılarında “eğitimli köpek” diye çok önemli bir detay da yakalayabilirsiniz. Peki haberde bu detay da olduğunda “eğitim” den kastedilenin tam olarak ne olduğunu kim merak edip soruyor? Cevabı söyleyeyim: Hiç kimse!… Sorulsaydı, çoğu haberin devamında eğitim adı altında o köpeğe yapılanın düpedüz işkence olduğunu, sahibinin özellikle böyle bir ırk seçip bilerek ve isteyerek bu hale getirilmiş köpeğini silah niyetine yanında taşıdığını ve onu bu hale getirmek için “insanların” ciddi bir çaba sarf ettiğini de öğrenebilirdik ve olaya çok farklı bir gözle bakabilirdik aslında…
Bir köpeğin nasıl davranacağını belirleyen unsurların en başında pek çok insanın zannettiği gibi onun “ırkı” gelmez. Irksal özellikler de elbette ki davranış üstünde çok önemli etkilere sahiptir, ama davranış söz konusu olunca “birincil etki” daima eğitimdedir. Yani demem o ki, siz son derece uysal bir ırk olarak bilinen bir Golden’ı da o amaca yönelik bir “eğitim” ile isterseniz bir canavara dönüştürebilirsiniz. Aynı şekilde pek çok kişinin canavar gibi gördüğü bir Pitbull’u da zamanında ve doğru metotla yapılacak bir eğitimle son derece güvenilir, saldırma eğilimi olmayan, harika bir dost olarak yetiştirebilirsiniz.
Köpekler bazı davranışları içgüdüsel olarak yaparlar. Bir köpeğin saldırganlık göstermesinin pek çok sebebi ve açıklaması olabilir, bunu başka bir konu başlığı altında daha sonra yine uzun uzun anlatırım ama bu ayki konumuz olan “yasaklı ırklar” başlığı ile ilgili olarak, yasaklanan bu ırkların en önemli ortak özelliğinin yüksek koruma içgüdüleri ve fiziksel güçleri olduğunu söyleyebilirim. Köpekler sürü hayvanlarıdır. Dolayısı ile sürülerini koruma gereksinimi duyarlar. İnsanla yaşayan bir köpek için de o insan korumakla yükümlü olduğu sürüsünün bir parçası olur. Bunun haricinde yemeğini korumak, kendisi ve sürüsü için tehlike arz edebilecek durumlardan kaçınmak, geçmiş kötü tecrübelerinin tekrar yaşanmasına mâni olmak hep bu koruma içgüdüsünü tetikleyen ve gerek gördüğünde onu saldırmaya teşvik eden durumlardır. Yüksek koruma içgüdüsü kuvvetle birleşince de elbette bazen şiddeti yüksek istenmeyen durumlar yaşanabilir. Ancak bu noktada kritik detay “köpeğin bunu gerekli görmesi”dir. Yani eğer siz bir köpeğe kendi yemeği için savaşmayı, tehlike hissederse sizi ve kendisini korumayı, diğer insanların ya da başka köpeklerin tehlikeli olabileceğini öğretmişseniz, kendisinden beklenenin bu olduğu gibi bir fikre kapılmışsa, “gerekli görüp” saldırdığında onu suçlayamazsınız. Bir köpeğe ne öğretirseniz davranış olarak onu alırsınız. O sebeple bir “köpek ısırma vakası” gündeme geldiğinde, aslında incelenmesi ve gerekirse suçlanması gereken o köpek değil, onu o hale getiren insanlardır. İddia ediyorum ki araştırırsanız bu tip hikayelerin tamamına yakın bir çoğunluğunun altından o köpeği “tetiği çekilmiş tabanca” niyetine taşıyan bir “sahip” ve köpek için “eğitimli” deniyorsa da kendine “eğitmen” diyen, ama eğitim adı altında yaptığı tek şey o köpeği daha saldırgan hale getirmek için dikenli boğma tasmadan, karanlıkta aç bırakmaya kadar türlü metotlar uygulamak olan “işkenceci” bir şahıs çıkacaktır.
Sizinle bakış açınızı değiştirmek için çok az kişinin bilip dikkate aldığı bir detay daha paylaşmak istiyorum: Yasaklı ırk olarak listelenen köpeklerin bir diğer özelliği de acı eşiklerinin çok yüksek olmasıdır. Yani aslında bu köpekler canlarının yanmasını bile diğer bazı köpeklerden çok daha fazla tolere edebilirler. Ve aslında tam da bu sebeple zamanında ve doğru metotla, yani henüz 2 aylıkken ve pozitif eğitim metotlarıyla eğitimlerine başlanırsa, oynarken onun kuyruğuna basacak, kulağını çekecek, üstüne binmeye çalışacak bir çocuğun, hem de daha bebeklik döneminden itibaren, en iyi dostu olabilirler.
Buraya kadar anlattıklarımı bir anlamda istatistiksel bilgiyle de desteklemek amacıyla, sizlerle bir de Amerika’daki “All Pets Life” adlı bir siteden aldığım, köpek ırklarının ısırma oranlarını gösteren güncel bir tablo paylaşmak istiyorum. Bu tablonun sütunlarında soldan sağa sırasıyla köpek ırklarını ve o ırkların bir yabancıya / kendi sahibine / başka köpeğe saldırma – ısırma yüzdelerini görebilirsiniz. Irklara ve oranlara göz attığınızda, bu “yasak” konusuna bakışınızın değişeceğini umuyorum. Hele bu oranların doğru ve zamanında yapılan bir eğitimle daha da düşebileceğini bilirseniz, inanıyorum ki siz de asıl sorunun “köpeğin ırkı” olmadığını fark edeceksiniz. (*Kaynak: https://allpetslife.com/dog-bite-statistics/)
Şimdiye kadar anlattıklarımdan belki benim “yasaklı ırk” kavramına karşı olduğumu çıkartmış olabilirisiniz. Ama ben “yasaklı ırk” kavramına kesinlikle karşı değilim. Bilakis “yasaklı ırk” olmasını tüm kalbimle destekliyorum. Ama yasaklanan ırkın köpekler değil “insanlar” olması gerektiğine inanıyorum. Evet, bir canlının sorumluluğunu üstlenmeye aday olan herkes mutlaka bir eğitimden ve sınavdan geçmeli, bu konuda yeterliliğini kanıtlarsa o zaman bir “ehliyet” sahibi olmalı, ancak ondan sonra bir hayvanın sorumluluğunu üstlenmeli. Çünkü emin olun sorun köpeklerde değil, insanlarda. O ısırma haberlerinde arka plandaki insanın elinden Pitbull’u alıp bir Golden, hatta minicik bir Terrier verseniz, emin olun o da ısırır. Dahası da var: Bu tip vakalarda suçlu her zaman yalnızca köpeğin sahibi olmuyor malum, bazı durumlarda bir de onu “eğitmek” için olaya dahil olan “eğitmen sıfatı altına saklanmış bir işkenceci” ile de karşılaşıyoruz. İşte tam da bu sebeple bazı insanlar hayatları boyunca kesinlikle köpek sahibi olmamalı, bazı insanlar asla köpek eğitmenliği yapmamalı ve şiddet – ceza üstüne kurulu bazı çağdışı metotlar eğitimde artık asla kullanılmamalı. İnsan ırkı kendi suçunu köpeklerin üstüne atmayı bırakmalı ve bir yasak gelecekse bu masum bir canlının belli ırklarına değil, insan ırkının kötü örneklerine gelmeli.
Hep dediğim gibi, “Siz insanı düzeltin, o zaman dünyadaki her şey kendiliğinden düzelir zaten.”
Mehveş İpek
(*Bu yazı, eğitmen olarak yalnızca StarDogs Eğitimciler Akademisi mezunlarının yer aldığı Patimag Dergisi’nin 2021 Temmuz tarihli 4. sayısında yayınlanmıştır. Yazıyı dergiden okumak isterseniz https://www.patimag.com/yasakli-irklar/ linkini kullanabilirsiniz. Arzu ederseniz aynı linkten dergiye abone olabilir, hem arşivdeki eski sayıları, hem de bundan sonra çıkacak tüm yeni sayıları “ücretsiz“ okuyabilirsiniz.
Ayrıca siz de Türkiye’nin eğitmen yetiştiren ilk kurumu olan StarDogs Eğitimciler Akademisi’ne katılıp kariyerinize pozitif köpek eğitmeni olarak devam etmeyi düşünürseniz, sizi aramamız için https://stardogs.com.tr/iletisim/ linkinden ulaşabileceğiniz iletişim formumuzu doldurabilir ya da 0 555 683 51 28 numaralı Kurumsal WhatsApp hattımızdan bize bir mesaj gönderebilirsiniz.)